Çocukluk travmaları beyin yapısını bozar mı?

Ağu 25, 2025 - 09:32
Çocukluk travmaları beyin yapısını bozar mı?
Çocukluk travmaları beyin yapısını bozar mı?

Travmatik çocukluk deneyimlerinin, ileriki yaşlarda ruh sağlığı sorunlarıyla ilişkili olduğu yaygın biçimde biliniyor. Ancak bu travmaların beyin üzerinde de ciddi etkileri var.

2022 yılında Brain, Behavior, Immunity-Health dergisinde yayımlanan bir araştırma, travmanın beyin için fiziksel bir yara kadar gerçek olduğunu ortaya koydu.
Çocuklukta tekrar eden tehditlere maruz kalındığında, beden bu duruma uyum sağlamak zorunda kalıyor. Bu süreçe ilk tepki veren ise bağışıklık sistemi oluyor. Bağışıklık sistemi, normalde vücudu enfeksiyon, virüs ya da yaralanmalara karşı korumakla görevlidir. Ancak çocuklukta yaşanan istismar, ihmal ya da stres hâli, bağışıklık sistemini kalıcı bir alarm durumuna sokabiliyor. Yani vücut, geçici değil, sürekli bir tehdit algısıyla hareket etmeye başlıyor.
Bu durum, iltihaplanmayı tetikleyen moleküllerin aşırı üretilmesine neden oluyor. Fiziksel bir yara olmasa bile, bağışıklık sistemi sanki sürekli bir tehdit varmış gibi çalışıyor. Araştırma, bu iltihaplanma göstergelerinin, çocukluk travmasından on yıllar sonra bile yüksek seviyede kaldığını ortaya koydu. Normalde bu moleküller kan yoluyla vücudun ihtiyaç duyulan bölgelerine taşınırken, kan-beyin bariyeri adı verilen savunma hattı onların beyne girmesini engeller. Ancak yoğun travmaya maruz kalındığında bu bariyer zayıflıyor ve iltihap molekülleri beyne ulaşabiliyor. Sonuç olarak, bu moleküller beynin işleyişini bozarak duygu durumu, hafıza ve dikkat üzerinde olumsuz etkiler yaratıyor.
Eğer çocuk, kendini hiç güvende hissetmeden büyürse, yani travmalar arasında bir “nefes alma” şansı bulamazsa, beynin bu yüksek alarm durumu kalıcı hale geliyor. Bu da uzun vadede ciddi ruh sağlığı sorunlarına yol açabiliyor. Hatta beynin fiziksel yapısı bile bu sürekli tehdit algısına göre yeniden şekillenebiliyor.
Beyni yalnızca loblardan oluşan bir yapı olarak değil, bir şehir gibi düşünmek daha açıklayıcı olabilir. Bu şehrin iki ana yapı taşı vardır: Gri madde ve beyaz madde. Gri madde, düşünce ve duygularımızın işlendiği alanları temsil ederken, beyaz madde bu bölgeler arasında iletişimi sağlar. Yani gri madde mahallelerse, beyaz madde bu mahalleleri birbirine bağlayan otoyollardır. Araştırma, çocuklukta travma yaşamış ve bipolar bozukluk tanısı almış bireylerin beyinlerinde beyaz madde bozulmaları tespit etti. Özellikle “fraksiyonel anizotropi” adı verilen ölçümlerde düşüklük gözlemlendi.
Psycholog Today'de yer alan habere göre; kronik iltihaplanma, bu beyaz madde ağlarına zarar vererek beynin iç iletişim sistemini yavaşlatıyor. Sağlıklı bir beyinde bilgi hızlı ve verimli bir şekilde aktarılırken, travma sonrası zarar gören beyaz madde, sinyallerin yönünü şaşırmasına ya da gecikmesine neden olabiliyor. Böyle bir durumda duygu kontrolü bozuluyor, uyku düzeni altüst olabiliyor, tehdit algısı aşırı hassas hâle geliyor. Planlama, karar verme ve dürtü kontrolü gibi beceriler zayıflıyor.
Travma geçmişi olan bireyler, mantıksal olarak güvende olduklarını bilseler bile, kendilerini sürekli tetikte hissedebiliyorlar. Yorgun olmalarına rağmen uykuya dalmakta güçlük çekebiliyor ve en basit kararları almakta bile zorlanabiliyorlar. Tüm bu etkiler, çocuklukta yaşanan travmalar çoktan sona ermiş olsa bile, yetişkinlikte de devam edebiliyor. Bulgular, beynin travma karşısında “bozulduğunu” değil, hayatta kalmak için yeniden şekillendiğini gösteriyor. Beyin, esnekliğini feda ederek savunma yollarını güçlendirmeyi tercih ediyor. Bu da aslında bir başarısızlık değil, bir dayanıklılık göstergesi.