Özel'den Bahçeli'ye: Konuşmayan bir tek sensin!

Özel, yeni yasama yılında partisinin ilk grup toplantısında yaptığı konuşmada Meclis'in açılışı resepsiyonuna katılmamalarına dair eleştirilere de yanıt verdi. Özel, 'Birileri muhalefetin belediye başkanlarını şantajla partisine katıp rozet takma törenleri düzenlerken kimse bana 'Erdoğan'ı dinlemek milli iradeye saygıdır' diyemez. Sıkıştığında milli iradeye sarılıp, birinci olunca milli iradeye sarılıp İstanbul'u kaybedince mundar oldu diyeceksin' dedi.
'1 Ekim'de gelip poz kestiler'
CHP lideri Özgür Özel, yeni yasama yılının başlamasıyla TBMM'de partisinin ilk grup toplantısında konuştu. Özel'in konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
'Yaz boyunca tatil yerine mücadele eden, vatandaşın derdini dinleyen, meydan meydan direnen grubumuza ve onları destekleyen tüm demokratlara yürekten selam olsun! 70 gün aradan sonra yeniden Meclis çatısı altındayız. Bu 70 günde can sıkan sorunlar seyrelmedi, arttı. Demokrasi, adalet ve ekonomik krizi yaşamaya devam ettik. Ülkenin sorunları büyürken bizler de mücadeleye devam ettik. 19 Mart sonrası 60. eylem için yine İstanbul'da, meydanlardayız. Milletin derdiyle ilgilenmediler, 1 Ekim'de burada gelip poz kesitler.
Biz 1 Ekim öncesi bir karara vardık: Meclisi işine geldiğinde çalıştıran, işine gelmediğinde bypass eden, millet iradesine saygısızlık edip bir darbeye kalkışan, milletin payına değil varsa yoksa kendi payına çalışan bir iktidarın başındaki zatı bu çatının altına gelip bir açılış konuşması yapıp orada demokrasiden, iletişimden, anlayıştan, birlikten, beraberlikten söz edip dönüp gidip zulme devam edecek olan ikiyüzlülüğüne tanıklık etmek istemedik. O gün hiç şüphe yok. O gün hiç şüphe yok. Bu durumdan duydukları rahatsızlıktan bunu milli iradeye saygısızlık, meclise saygısızlık diye nitelendirmeye çalıştılar.
15 Temmuz gecesi darbe gerçekleştiğinde ki bütün darbeler doğası gereği iktidara yapılır. O güne kadar olanca haksızlığa, hukuksuzluğa, çelişkilere kavgalara rağmen o gece bir karar verdik. Düşünmeden genel merkezimizde toplanıp muhattaplarımızı aradık. Meclis'i açın beraber direnelim dedik. Tayyip Erdoğan'a karşı yapılan darbede demokrasinin safında yer aldık. Sandıkla geldiği halde sandıktan kaçanlara karşı yani 19 Mart darbecilerine karşı 15 Temmuz darbecisine nasıl yüz vermediysek onlara da vermedik, karşılarına dikildik. Geçen sene 1 Ekim'de burada konuşup 2 Ekim'de bir bakan yardımcısını siyasi bir mevki kendi söylüyor. Eskiden bakanlar siyasetçiydi. Bürokratları, müsteşarları teknik. Şimdi bakanlar teknik, yardımcıları siyasidir.
Can Atalay vurgusu
Hem de bir yandan açılan Meclis'te Hatay halkının seçtiği Milletvekili Can Atalay'ın koltuğu boşken. Milli iradeye saygıdan bahsediyor. O meclisin yaptığı anayasayla, milletin onayladığı anayasayla AİHM kararları hepimizi bağlarken ve bu kararlara rağmen Kavala 9 yıldır içerideyken yine AYM kararlarına uymuyorum, saygı duymuyorum derken, kaybettiği ilk seçimden sonra demokrasi treninden inerken, CHP'li belediyeleri silkelerken milletin çöpü toplanmasın diye, milletin ayağına hizmet gitmesin diye belediyenin parasına çökerken, yani milletin zorluk çekmesinden siyasi rant beklerken Cumhurbaşkanı adayımızı iftiralarla suçlayıp sonra da çıkıp milli iradeden bahsedemezsiniz.
'Belediye başkanlarını şantajla partisine katarken kimse bana Erdoğan'ı dinlemek milli iradeye saygı demesin'
Esenyurt, Şişli, Ovacık belediyelerimiz seçtikleri başkanlar yerine kayyumlar tarafından yönetiliyorken, Dem Partili on belediyeye kayyum atanmışken ve namuslu Belediye Başkanları hapislerde yatarken birilerine 'Gel bakalım ya da sen, ya sen gel bize katıl ya da sende hapse atıl' deyip muhalefetin belediye başkanlarını hapis tehdidiyle, şantajla partisine katıp utanmadan rozet takma törenleri düzenlerken kimse bana Erdoğan'ı dinlemek milli iradeye saygıdır demesin. Buna kimse inanmaz. Sıkıştığında milli iradeye sarılıp 1. olunca milli iradeyi baş tacı yapıp İstanbul'u kaybedince mundar oldu diyeceksin. Mazbatayı iptal ettireceksin. 800 bin farkla gelecek, 5 yıl boyunca her kötülüğü yapacaksın, her iftirayı atacaksın. Yine kazanacak diplomasını iptal ettireceksin. Ondan sonra fotoğraf çektirmeye gelince milli iradenin tecelligahına geldim diyeceksin. Bu milletin iradesi bu ikiyüzlülüğü reddetmektedir artık.
'15.5 milyonun adayı Ekrem İmamoğlu'nun koltuğu boş'
Reddetmektedir. Beyefendi gelmiş, ana muhalefet koltuklarını boş görmüş, kimyası bozulmuş, nevri dönmüş. O günden beri ağzından çıkanı kulağı duymuyor. Ama böyle karşısında boş koltuk görüp de morali bozulmak, çıldırmak, bunu kendine bir haksızlık olarak görmek varsa, ey Erdoğan, o 342 gündür darbe mekaniği işletiyorsun. 202. günündeyiz darbenin. Ve benim Türkiye'nin en büyük ilçesini kazanan belediye başkanım Ahmet Özer'in namusuyla, helal oylarıyla kazandığı koltuğu 342 gündür boş. Beşiktaş Belediye Başkanı Rızamızın 263 gündür koltuğu boş. Beykoz Belediye Başkanı Alaattin Köseler'in 217 gündür. Şişli Belediye Başkanı Emrah Şahan'ın koltuğu 198 gündür boş. Beylikdüzü Belediye Başkanı'nın koltuğu boş. Gidip bakarsan hücresindeki yatağı da boş. Ya Revir'de, ya Devlet Hastanesinde ya Üniversite Hastanesinde ya yine cezaevinde. Büyükçekmece Belediye Başkanı Hasan Akgün'ün 125 gündür. Gazi Osmanpaşa Belediye Başkanı Hakan kardeşimin 125 gündür. Daha evveli gün evliliğinin 1. yıl dönümüydü. Nikah şahidi olduğum Utku Caner Çaykara'nın 125 gündür. Ceyhan Belediye Başkanı Kadir'imin 125 gündür. Oyateki'nin Seyhan Belediyesindeki koltuğu 125 gündür boş. Adana gibi Başkan Zeydan Karalar'ın Adana'daki koltuğu 91 gündür boş. Antalya Büyükşehir Muhittin Belediye Başkanı Muhittin Böcek'in koltuğu 94 gündür boş. İki eli dolu 14 tane hapla cezaevinde günde 14 hap içerek yaşama tutunmaya çalışıyor. Şişli Belediye Şile Belediye Başkanı Özgür Kabadayı'nın 85 gündür. Belediye Beyoğlu Belediye Başkanımız İnan Güney'in 49 gündür. Bayrampaşa Belediye Başkanımız Hasan Mutlu'nun 21 gündür ve İstanbul'u üç kez üst üste kazanan, AK Parti'yi dört kez üst üste Erdoğan'ı yenen, asla ona seçim kaybetmemiş olan ve 19 Mart'ta gözaltı işleminden sonra onun 4. gününde o tutuklamaya sevk edilirken 15.5 milyon kişinin elinde iki bastonla oy vermeye gelen ninenin, karnında 3 aylık bebeğiyle bebeğinin geleceğinin cumhurbaşkanına desteğe giden kardeşimin seçtiği 15.5 milyonun adayı Ekrem İmamoğlu'nun koltuğu boş.
Millet verdiği oylarla doldurduğu koltukları senin yargı kolları başkanın senin talimatından boşaltacak. Ondan sonra Cumhuriyet Halk Partisi'nin milletin oylarıyla doldurduğu o koltuklar sana ikiyüzlülük yapmayasın diye, özün darbeci sözde demokrat numarası yapmasın diye boş kalınca sinirleneceksin. Hadi oradan sende başka kapıya. Hala ortada bir iddianame yoktur. Kimse ne ile suçlandığını bilmemektedir. Bir tane delil, bir tane kanıt yokken yargısız infaz yapılmakta açıktan haysiyet cellatları tarafından arkadaşlarımızın onuruyla, şerefiyle, namusuyla oynanmaktadır. Bugüne kadar bunu Anadolu Ajansı'ndan yaptıkları yalan servislerle boş bir kasa yerine içinden eurolar çıkarılan kasa. Tutanakta kasa boş diyorsun, stok görüntü servis ettik diyorlar. Ve kendi kalemşörleriyle yargıdaki köşeleri dağıttığı ve kendinin bütün yanlışlarını savunanlarla televizyonda yandaş televizyonlardaki her türlü haksızlığa gözünü yummuş vicdanını saraya vermiş yorumcularla haysiyet cellatlığı yapıyordu.
'Bir satır iddianame ortada yokken arkadaşlarıma rüşvetçi, hırsız, dolandırıcı diyecek adamın alnını karışlarım'
O koltukları boş gördükten sonra çıktı dedi ki 'rüşvet aldılar, belediyeleri soldular, açık açık kul hakkına girdiler.' Bu sözle söylenmez. Bunun iddiası ispata muhtaçtır. Önce şahit lazım, delil lazım, bunlara dayanan namuslu bir iddianame lazım. Yetmez. Yargılama, savunma, delillerin tartışılması, karar lazım. Yetmez. İstinafta onay lazım. Yetmez. Yargıtay'da kesinleşme lazım ki birisine bu suçu söyleyesin. Daha sadece tutuklama kararı olup da bir satır iddianame ortada yokken arkadaşlarıma rüşvetçi, hırsız, dolandırıcı diyecek adamın alnını karışlarım, alnını karışlarım. Bu kadar iftira, bu kadar iftira ve kul hakkına girdikten sonra sana ne diyeyim? Sana ben bir şey demem. Bir benzerini yaptığında geçen günlerde hocan olduğunu hatırladığın rahmetli Necmettin Erbakan sana demişti ki: 'Sen bunları yaptıktan sonra ömür boyu alnını secdeden kaldırmasan bu vebalden kurtulamazsın evladım....
Bahçeli'ye Sinan Ateş ve Serdar Öktem'li yanıt
Bir yandan da susuyoruz, sabrediyoruz, aylarca meclise gelinememiş, bir kelime etmemişiz. Yaşa hürmet ediyoruz ama dönüp dönüp haksızlıklar yapılıyor, dönüp dönüp haksızlıklar yapılıyor. Bana söylenenlere sustum, yuttum, bir sürü haksızlığı duymazdan geldim. Zaman zaman bazı önemli açıklamaları da kıymetlendirdim, iddianameler yazılsın dendi diye, tutuksuz yargılama esastır diye. Şimdi bugün çıkmış bu meclisin ilk grup toplantısında Sayın Bahçeli promptra aynı metni kes, kopyala, yapıştır, atmışlar.
Okuyor oradan. 'Şikayet eden CHP'li, şikayet edilen CHP'li, itirafçılar CHP'li, rüşveti alan CHP'li, veren CHP'li.' Külliyen yalan. Soruyorum buradan hangi hangi şahitler CHP'liymiş? Gizli tanık dediği odun isimleriyle Ladinler, Çınarlar söylediği çocuk tacizcisi olan gizli tanık mı CHP'li? Ya da 3 kuşak babasından kalan malına, mülküne çökülüp de geçmişte AKP'den ihale alıyordu. Şimdi İBB'den almış diye malına çökülen, şimdi de imza atarsan sana bunları geri veririm deyince iftiralara imza atan iş adamları mı CHP'li? Ya da insanları çoluğuyla, çocuğuyla tehdit eden, 'Bu imzayı atmazsan evladının yüzünü 20 yıl göremezsin' diyen, 80 yaşında anasından 500 kilometre öteye evlatları yollayan hasta 26 yaşındaki çocuğu hücreye tıkıp babasına 'at artık imzayı, çıkar oğlunu' diyen, kendini itirafname imzalamaya çağırıp yoldayken karısını, eşini gözaltına alıp onun çıkması senin atacağın imzaya bağlı diyenlerin kurduğu kumpasın ne tarafı CHP'li? Ama Sayın Bahçeli, buraya kadar geldi. Öyle, o CHP'li, bu CHP'li, hırsıza CHP'li, yolsuza CHP'li. Kimle konuştuğunuzu, nasıl konuştuğunuzu bileceksiniz. Bakın, bütün Türkiye konuşuyor, birileri susuyor. Ankara'nın ortasında vurulan MHP'li. Vurup da yargılananlar mahkemede söylüyorlar MHP'li. Azmettirenler MHP'li. Serbest bırakıldıktan hemen sonra susturulan MHP'li. Susturanlar MHP'li. Azmettirenler MHP'li. Konuşmayan bir tek sensin, MHP'li! Bir tek sen!
'Hak etmediğimi duyarsam, hak ettiğini duyarsın'
Hak etmediğimi duyarsam, hak ettiğini duyarsın. Bu partinin evlatlarına, suçsuz evlatlarına hazımsızlıkla iftira atanların hak ettikleri sözü duymalarının vakti çoktan gelmişti. Bundan sonra da duyacaklar. Hadi bakalım. Bir daha duyduğum anda hırsız CHP'li, bilmem ne CHP'li anlatacağım kimler hangi suç örgütleriyle birer birer ilişkili. Bu yüzden buradan sonra gösterdiğimiz sabrı, gösterdiğimiz sabrı anlayışı yaşa saygıyı, Türkiye'nin içinden geçtiği kritik süreçte üzerimize düşen hepimizin üstüne düşen görevi bundan dolayı duyup da duymadığımızı, sustukça sustuğumuzun sonunda geldiğimiz nokta sağlık dilediğimiz grup toplantısında çıktığınız ilk kürsüde arkadaşlarımın haysiyetiyle oynayan hak etmediğimi duyuran hak ettiğini duyacak bundan sonra.
'Tuğla gibi iddianame' söylemine tepki
Şimdi bazı yandaş kalemler 2.000 sayfa iddianame diyor. Hazır o kadar da güzel hemen manşete ver. 'Tuğla gibi iddianame hazır' diyor. Dersiniz ben tuğla gibi iddianameyi bir Google'a yazın bakalım kim söylemiş? 2.500 sayfalık Zekeriya Öz'ün iddianamesi çıkmazdan 10 gün önce devrin Zaman Gazetesi, Bugün Gazetesi ve bugünün iktidar yanlısı Yeni Şafak'ı, Sabah'ı hepsi birden Zekeriya Öz'ün iddianamesine 'Tuğla gibi iddianame' demişlerdi.
'Zekeriye Öz, tuğla gibi iddianameyi yazdı, sonra da sıçan gibi kaçtı!'
Şimdi bugünün Zekeriya Öz'lerinin yazdığı iddianameyi aynı kelime oyunuyla, aynı manşetlerle söylemeye çalışanlara söylüyorum: O tuğla gibi iddianamede Kuddusi Okkır'a örgüt kasası diyorlardı. Cenazesini Silivri Belediyesi kaldırdı. Ali Tatar'a suikastçi dediler. Beylik silahıyla canına kıydı. Masumiyeti eninde sonunda ortaya çıktı. Türkan Saylan'a ajan diyorlardı o iddianamede tuğla gibi. Tuğla gibi iddianame İlhan Selçuk'a darbeci diyordu. Tuğla gibi iddianame Mustafa Balbay'ı, Mehmet Haberal'ı, Tuncay Özkan'ı müebbet hapisle cezalandırıyordu. Şimdi bu arkadaşlar, bu büyüklerimiz alınları açık, başları dik bu Meclis'in koridorlarında geziyorlar. Zekeriya Öz tuğla gibi iftiranameyi yazdı. Sıçan gibi kaçtı sonunda, sıçan gibi kaçtı! Şimdinin tuğla gibi iddianamesi Ekrem İmamoğlu'na örgüt lideri dese ne olur? Hapiste yatan arkadaşlarımıza iftira atsa ne olur? Biz o tuğla gibi iftiranameyi bekliyoruz.
Yargılanmak için değil, yazanları yargılamak için. Tuğla gibi iddianameyi bekliyoruz. Yıllardır aylardır yapılan haysiyet cellatlığına o iddianamede nasıl kılıf uydurmuşlar görmek için. Göremezsek sormak için yazdıklarını çürütmek için. Ve eninde sonunda herkes şunu bilsin. Cumhuriyet Halk Partisi yargıya saygılıdır. Savcılığı, hakimliği avukatlık gibi en kutsal meslektir. Bu mesleği yüreğine adalet dağıtmak düşenler. Ama kendilerini birilerinin siyasi operasyonuna alet edenler sabahleyin vicdanlarını evde askıda unutup gittikleri kürsülerden haksızlık edenler. Bir gün yatarı olmayan suçtan 100. gün Saraçhaneye gelmişler. Dağılmışlar metroya gitmişler. Metrodan öğrencileri toplayacaksın. Velev ki suç işlediler. Bir gün yatarı yok. Hiç sabıkası yok. İlk kez giriyor. 80 gün cezaevinde yatıracaksın. Anasını babasını perişan edeceksin. Yaz tatilini zehir edeceksin. İbreti alem için tutup o çocukları okullar açılırken salacaksın. Sonra da ben hakimim ben savcıyım ben adalet dağıtmaya geldim diyeceksin. Şu kadarını söyleyeyim. İktidarımızda hiçbir partinin değil vicdanının sesini dinleyenler, hiçbir siyasinin talebini değil adalet talebini duyanlar namusuyla adalet dağıtacak olanlar tam bir yargı bağımsızlığına tam bir hakim güvencesine sahip olacaklar ve onlar adalet dağıtacaklar. O olsun diye Allah'ın izniyle iktidarımızın ilk başında bugünkü adalete yerleşmiş başta beyaz Toroslar, Ak Toroslar Çetesi olmak üzere bütün çeteleri dağıtacağız, adalet dağıtılmasının önünü açacağız.
19 Mart sürecini anlatan kitabı tanıttı: Geliri bu süreçte zarar görenlere gidecek
O zaman ne yapabilirsin? Hak, hukuk, adalet diye bu işin bir tarafından nasıl tutabilirsin? Çağrıldığın meydanlara koşmak. O meydanları doldurmak. Bu meydan Anadolu'nun her bir yerinde olabilir. İstanbul'un bir ilçesinde olabilir. Bu pazar olacağı gibi Brüksel'de bir meydanda olabilir. Gitmek ahlaki üstünlüğü psikolojik üstünlüğe çevirmek. Psikolojik üstünlükle birlikte çoğunluk enerjisini meydanlara taşımak, mücadeleyi desteklemek en önemli güç. Hiçbirini yapamayanlar ama 'bir şey yapmak istiyorum' diyenler için de bir çağrım var. 19 Mart darbesini olduğundan önce nasıl geldiğini anlatan, darbeyi Saraçhane'yi anlatan, o günden bugüne kadar yaşanan her şeyi anlatan önsözünü benim son sözünü Ekrem İmamoğlu'nun yazdığı Yavuz Oğhan'ın emeğiyle kaleme alınmış, kimsenin üstünden 1 lira para kazanmayacağı bir kitabımız var.
Bu kitap geliri 19 Mart darbesi kime zarar verdiyse, işsiz kalan bürokratımızın evladına sahip çıkmak için, ailelere sahip çıkmak için, yurttan atılan öğrencilerin yurt parası için, bursu kesilen öğrencilerin burs parası için 'ben ne yaparım' diyorsan millete emanet. Bu kitabı sizlere emanet ediyorum. Hepinize emanet ediyorum.
Tabii koca bir yaz bu kadar hukuksuzluk, bu kadar haksızlık, bu yaşananlar ama esas bir de yaşayamayanlar var. İşsizlikten dolayı evine ekmek götüremeyenler. Aldığı maaşla geçinemeyenler. Onurla hizmet ettiği memlekette emekli olunca unutulanlar ve büyüyen yoksulluk var. Genel kurula yılda bir kez gelip konuşup giden Erdoğan'ın kimyası bozulunca ve dönüp dolaşıp edecek laf bulamayıp 'Bu yapılanlar meclise saygısızlıktır' deyince şöyle bir baktım... Bir meclisin saygınlığı ne ile ölçülür? Bir meclisin saygınlığı onu seçenlerin memnuniyetiyle, onu oluşturanların sorunlarını çözme kapasitesiyle ölçülür. Bu ülkede 7 milyon asgari ücretli, en düşük maaş alan 4 milyon emekli ama hemen onun üstündeki dilimlerde 11 milyon emekli, ürünü para etmediği için topraktan kopan milyonlarca çiftçi, geleceğinden umutsuz gençler varken bu meclis nasıl saygın olabilir?
Erdoğan'a asgari ücretli yanıt: Vatandaş perişansa o Meclis'te saygınlık olmaz
Meclisi saygın vatandaşı perişan bir ülke olmaz. Vatandaş perişansa o mecliste saygınlık aranmaz. Yaz boyunca mücadele eden, çalışan, direnen milletvekillerimin huzurunda 70 gün deniz kum güneş ile yaşayan, buna doyan iktidar milletvekillerini hatırlatmak gerekiyor. Bu meclisi kapatıp kaçtığınızda 26 bin 400 lira olan açlık sınırı şu an 28 bin lira oldu. 89 bin lira olan yoksulluk sınırı 91 bin liraya ulaştı.
Bugün 5 asgari ücretli ya da 6 emekli maaşlarını birleştirseler ancak yoksulluktan altısı birden birini kurtarabiliyorlar. Siz 17 bin liralık asgari ücreti seçim döneminde 'asgari ücret o zamanlar 14 bin liradayken gerekirse enflasyon tek haneli rakamlara ulaşana kadar yılda 4 kez güncelleyeceğiz' demiştiniz. Seçimden sonraki yıl asgari ücrete sadece aralık ayında belirlediniz. Bir yıl boyunca 1 kuruş zam yapmadınız ve 17 bin liralık asgari ücreti geçen sene 22 bin liraya çıkardınız. Şu anda asgari ücretin 17 bin liradan 22 bin çıktığı güne göre alım gücü 16 bin 500 lira. 9 ayda buraya geldi ve 3 ay daha eriyecek. Geçen sene yaptığınızın bir benzerini yapmaya, yani gerçek enflasyonu değil TÜİK enflasyonunu, onu da değil planladığınız, hedeflenen enflasyonu zam diye vermeye hazırlanıyorsunuz.
Asgari ücreti utanmadan sıkılmadan yüzde 20 arttırmaya niyetleniyorlar. Bu yılın sonunda asgari ücreti 26 bin lira, 26 bin500 lira yapmaya 1 yıl boyunca da böyle tutmaya niyetleniyorlar. Asgari ücreti yüzde 44 enflasyon varken geçen sene yüzde 30 arttırıp milleti bu hale getirenler şimdi aynı kötü niyetle adım atmaya niyet ediyorlar ve utanmadan sıkılmadan dün çıktı Erdoğan diyor ki; 'Kişi başına gelirimiz 17 bin dolara yükseldi. Bunu size müjdeliyorum' Erdoğan'ın müjdesine bir yakından bakalım.
Asgari ücret 22 bin lira 1 yıllık asgari ücret 6 bin 370 dolar. Erdoğan diyor ki; 'Kişi başına 17 bin dolarımız var' Emekli aylığı 16 bin 800 lira yıllık 4 bin 860 dolar. Yetim aylığı yıllık bin 200 dolar. Yaşlılık aylığı bin 550 dolar. Engelli aylığı yıllık bin 240 dolar. Erdoğan diyor ki; '17.000 dolar milli gelire ulaştık.' Bakın 17 bin dolar milli gelir Erdoğan'ın söylediği. Bir asgari ücretli, bir emekli, bir yetim, bir engelli, bir yaşlı bir araya gelseler 15 bin 220 dolar beşinin toplamının ortaya koyabildiği. Kişi başına 17 bin dolar diyor. Bunların Türkiye'deki toplamı 30 milyon. Bu 30 milyon kişi beşi bir araya gelse emeklisi, asgari ücretlisi, dul yetimi, yaşlılık maaşı alanı Erdoğan'ın dediğinden halen daha 2.000 dolar kaybı var bunların. Ve utanmadan sıkılmadan 30 milyon kişinin beşi birleşerek alabildikleri bir parayı herkesin aldığını söylüyor. Neden? Hesap belli. Toplam parayı, bütün nüfusa bölüyorlar.
'Kırk haramilere çalıştı yetmedi şimdi de Trump'a çalışıyor'
Zenginlere çalıştı yetmedi. Yandaşlara çalıştı yetmedi. Kırkharamilere çalıştı yetmedi. Şimdi Trump'a çalışıyor. Beş dakika görüşebilmek için ne hallere düştük. Ben söylemedim. İki ülke arasında ilişkiler bozulsa, liderler çatışsa çözecek dört tane adam var. Dört insan var. Adam deyip kadın siyasetçilere kadın görevlilere, haksızlık yapmayalım bürokratlara.
İki lider çatışsa dört kişi çözecek bunu. İki ülkedeki büyükelçiler ve iki ülkenin dışişleri bakanları. Diplomasi bunların işi. Sen devirirsin, o düşmeden kaldırır. Sen dağıtırsın, o toparlar. Sen bir yanlış yapacaksan ya yaptırmaz ya hasarı azaltır arayı bulur. Bunların mesleği bu. Erdoğan Amerika'ya gidecek. Gitmeden Türkiye'deki büyükelçi Barack diyor ki vallahi Trump çok akıllı. Erdoğan'ı çağırdı. Ona onda olmayan bir şey verecek. Karşılığında her şeyi alacak. Bu benim aklıma gelmemişti.
'Ona meşruiyet vereceğim'
Trump zeki adam. Diyor ki çok umutluyum görüşmeden. Ona meşruiyet vereceğim. Onda olmayan bir şeyi. Bak her şeyi alacağım. Bu görüşme, bu şartlarda normalde gelişmiş bir dünyada iki ülke arasındaki görüşmeleri, bu ifadeler en az bir yıl erteler. Bir yıl sürer bu laftan sonra bir araya girmek. Duymazdan geldi bizimkiler.
Gittiler, indiler Amerika'ya. Mikrofon Fox News soruyor. Ne diyorsunuz İsrail Filistin meselesine diyor. Erdoğan da diyor ki Trump çözeceğim demişti. Bugüne kadar çözemedi. Bunu Amerikan Dışişleri Bakanı'na soruyorlar. Diyor ki bu, bu yabancı liderler böyledir. Gelirler peşimizden koşarlar. Beş dakika görüşme için yalvarırlar. Çözümün, sorunun çözümü Beyaz Saray'dadır bunu bilirler. Erdoğan'da bu hafta görüşecek zaten.
Ben, ana muhalefet lideriyim. İktidar başarısız olursa, eğer bundan millet zarar görmüyorsa sevinirim. Millet zarar görüyorsa üzülürüm. Ama yurt dışında bu hale düşen Erdoğan da olsa Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanıdır. İnsan hazmedemiyor. Gerçekten utanıyor. Ama bizimkiler buna rağmen gittiler. Dışişleri Bakanı'nla el sıkıştılar, gülüştüler. Barrack'ın kravatından çekiştirdiler, şakalaştılar.
Bakanlara 'menemen bardağı' benzetmesi
Menemen bardağı gibi orada dizildi üç tane bakan. Döndü bu. İmzalar atılırken Trump, diyor ki anaokul çocuğuna öğretmeni yapmaz. Çocuğun kişilik gelişimine zarar verir. Şunlara bak diyor. Bunlar diyor çok akıllı ya. Keşke bu kadar akıllı olmasalardı. Makara yapıyor bizimkilerle. Durdular orada. Durdular oturdular. İmzalar atıldı. Defteri imzaladı. Ritüeldir olur. Sözler verildi. Muhabbetler edildi. Övgüler dizildi. Zaten Trump gibi adam hiçbir şey bilmesem ben yatılı okulda yetişmiş, eczacılık tahsil etmiş bir kardeşinizim. Hani hiç bu işlere girmesem, Manisa'da eczanemde otursam, televizyonu açsam Trump Erdoğan'a, bizim Cumhurbaşkanına bu kadar övgü yapıyorsa eyvah derin bir şey var.
Çok geçmeden ortaya çıktı. Bazılarını gitmeden söylemiştim. Hepsi doğrulandı. Ne dedi giderken yanımda mıymış. Nereden biliyormuş dedi. Sonra hepsi tek tek kanıtlandı. Trump'ın tweetiyle başladı. Şimdi hepsi ortaya saçıldı. Boeing 300 Boeing alacak dedim. 250 Boeing aldı. Haberler ilk çıktığında Türk Hava Yollarına sordular 250, 225 uçak alacağız ama markasına karar vermedik diyor. Airbus olur Boeing olur. Modellerine karar vermedik diyor. Henüz karar vermedik diyor. Belli ki pazarlık gücünü elinde tutuyor. Bizimki gitti, bir anonim şirket adına bağımsız, borsada işlem gören bir anonim şirket adına uçak siparişini verdi. Yetmedi. Normal boru hattıyla gelene göre çok daha pahalıya mal olacak, sıvı doğal gaz LNG paketi için söz verdi. 20 milyar dolar da oradan zarar ettirdi.'
Meclis'te yeni dönem CHP'siz başlamıştı
CHP, belediye başkanlarına yönelik operasyon ve tutuklamalar ile partinin kongrelerine dönük müdahaleleri protesto etmek amacıyla TBMM'nin açılış resepsiyonuna katılmama kararı almıştı. Türkiye İşçi Partisi de oturuma katılmayarak aynı saatlerde Silivri'de basın açıklaması yapmıştı.
DEM Parti milletvekilleri ilk kez Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan Genel Kurul'a geldiğinde ayağa kalktı. Ancak DEM ve İyi Parti sıralarının Erdoğan'ı alkışlamadığı görüldü. Erdoğan'ın konuşması öncesi DEM Parti Eş Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin yanına giderek el sıkıştı.
Konuşmasında dış politika ağırlıklı mesajlar veren Erdoğan'ın açıklamalarının ardından ilk DEM Parti ile tokalaşması dikkati çekti.
Özel oturumun ardından Erdoğan, MHP lideri Bahçeli ve Meclis Başkanı Kurtulmuş ile Meclis Başkanlık Divanı'nda bir araya geldi. Üç ismin sohbet ettiği sırada DEM Parti'den Tuncer Bakırhan, Pervin Buldan, Gülistan Kılıç Koçyiğit ve ilerleyen dakikalarda da İyi Parti lideri Müsavat Dervişoğlu bu toplantıya katıldı.